Ben her zaman anlattığım gibi ciddi sınırlar çizilmiş, katı beslenme kuralları uygulamaya biraz mesafeliyim. A diyetinin, B diyetinin katı kurallarına kendimizi bir süre sokabiliriz ama bu kuralları uzun süre devam ettiremeyince sonrası hüsran oluyor.
Sınırları çizilmiş olan bu diyetlerin içinde kalabilmek için yoğun bir psikolojik savaş veriyoruz ve o sınırların dışına çıktığımızda, vicdan azabı ile ya kendimizi yiyip bitiriyoruz ya da kötü beslenmeye dönüyoruz. Her iki şekilde de uzun yıllar devam ettirilemeyen, hep başa dönülen, çok sağlıklı olmayan beslenmelerimiz oluyor.
Ben bu ara Alkali Beslenme ile ilgili bir kitaba sardım. Bu beslenme de benim için yapılması çok uzak, çok katı olan bir diyet gibi gözüküyordu. Sulara karbonat at, kahve içme, akşam yemeğini 17.00’de kes ve daha upuzun bir liste. Hiçbir zaman listeler ile yaşanamayacağına inanan biriyim. Amerikalı bir doktorun kitabı tesadüfen karşıma çıktı ve okumaya başladım. Verdiği bilgilerin duruluğu ile resmen beni içine çekti. Hatta bazı bölümlerini de bugünlerde Instagram hesabımda paylaşıyorum.
Vücudumuzu, hücrelerimizi yaşlandıran, hasta eden, yediklerimiz ve yaşam şeklimiz. Vücutta asit arttıkça yani vücudun PH seviyesi bozuldukça hücrelerde yaşlanma, enerji düşüklüğü ve hastalıklar başlıyor. Bunu zaten aslında çoğumuz biliyoruz.
Peki vücudu alkali tutmak yani vücudu daha az yormak için nasıl beslenmek gerekiyor?
Kitaptan bir klima örneği vermiştim. Vücudumuzu bir klima gibi düşünürsek zihinde görselleştirmek daha kolay. Klimanın filtresi tozlandığında içerideki ısıyı istenen rakama getirmek için çok daha fazla güç harcıyor. Vücut da aynı. Tozları asit gibi düşünürsek, vücut kendini nötrleştirmek ve doğal haline dönebilmek için daha fazla enerji harcıyor. Tozlar arttıkça harcadığı enerji de artıyor. Enerji harcadıkça yoruluyor, gücünü kaybediyor. Tekrar güçlenmek için kahve, şeker, karbonhidrat alınıyor, asit artıyor ve kısır döngü. Başa dönüyoruz.
Ben yenilmesi gerekenlerden öte yenilmemesi gerekenleri anlatmak istiyorum.
- Tüm paketli, işlenmiş, doğal halinden değişikliğe uğramış gıdalar
- Konvensiyonel üretim etler ve süt ürünleri (hormonsuz, ilaçsız, ot yiyerek beslenmiş hayvanların eti ve sütü sınırlı olarak haftada 1-2 kez uygundur)
- Şeker
- Tahıllar, yüksek karbonhidratlı yiyecekler (ekmek, börek,çörek, makarna, pilav..vs)
- Alkol
- Gazlı, şekerli içecekler
- Kahve
E böyle bakınca bunlar zaten bütün sağlıklı beslenme akımlarının "yemeyin, içmeyin" dediği şeyler. Bunları yemeyince doymak için otomatik olarak hayatımıza bol sebze, iyi yağlar, yemişler, tohumlar girecek ya da bunların beslenmemizdeki miktarı artacak. Bu durumda da zaten vücut alkali olacak yani özüne dönmüş olacak.
Bu yenmemesi gerekenler listesinden bir şey yenip içildiğinde de, vücudun özüne dönmesine yardımcı olmak için bol bol su içmek, sebze yemek, hatta sebzenin suyunu içmek dengeye gelmek için yardımcı olacaktır.
Yani yine geldik denge konusuna. Hayatımızda tabii ki kaçamaklar olacak ama yukarıda sıraladıklarımızı rutin beslenmemizden çıkarttığımızda çok daha enerjik ve sağlıklı olduğumuz için bu listedekileri zaten canımız istemeyecek. Arada bir yediğimizde de hızla özümüze dönmek isteyeceğiz. Mesela ben şu anda tatildeyim. Neredeyse en sağlıklı beslendiğim tatil oldu ama midem öyle kötü ki. Kendi düzenimin dışına çıktığım için yemeklerin piştiği yağlar vs dokundu sanırım. Yarın eve dönüp kendi beslenmeme dönmek için saat sayıyorum.
Beslenmeye bir etiket koymaya gerek yok. Yine vardığımız sonuç hep aynı. Adı ne olursa olsun, sağlıklı beslenme için yapılacak tüm beslenme şekillerinde yenmemesi gereken şeyler hep aynı. Adı ister Alkali olsun, ister Pegan olsun, ister Karatay olsun özünde ana fikir hep aynı.
O içtiğimiz suya karbonat atmasak da, akşam yemeğini 17.00’de kesmesek de, zararlılar listesini en aza indirgeyince, zaten otomatik olarak sağlıklı beslenmiş olacağız.
Herkese sağlıklı, mutlu ve şekersiz günler dilerim.
Bütünsel Beslenme Danışmanı
Sema Sumeli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder